27 Aralık 2015 Pazar

küfürmatik.



of şuan ki ruh halim anlatılamaz. birincisi jeff abimize çılgınca arkamı dönmüşken zamanında , şimdi tekrar onun üstüne yazmaya başlamam çok manidar oldu. iki üçtür tehlikeli sularda yüzüyorum. şuan duygularımı bastırma dönemindeyken amk jeffi ne güzelde su yüzüne çıkarmayı başarıyor. ve tekrar amına koyiyim çok güzel söylüyor be. bugunki postum çok küfür içeriyor. ona göre küfür sevmiosanız şöle yavaştan dışarıya alıyım. yıllarca çok küfür ettiğim için çevremden çılgınca tepkiler aldığım doğrudur. ama amına koyayım küfür etmek o kadar rahatlatıyoki beni. bazen bok çukurunda olsam bile sikeyim hayatı amınada koyarım böyle yaşamın diyip salak salak gülümsüyorum. küfür benim için tedavi gibi. ve gene söylüyorum bu adam neden bu kadar güzel söylüyor. şimdi o elini bi mouseden çek. göz kapaklarını ellerinle kapat ve bir süre okumadan bu postu boş boş dinle şu hayatımın bir dönemini siken şarkıyı. için acıyor dimi. benimde acımıştı. bu şey kısmı çok kahrediyor. 2.17 den sonra böle kafanı duvarlara vurup, sonra bir köşeye geçip ağladıktan sonra gülmeye başlamak gibi. sonra bir susuyor ı love you dio ya. ha ben senin ağzını yiyim be adam. öyle söylüyorsun ki. okyanusun bilmem kaç kat dibinde boğulurken denizin yüzeyini avuçladığını sanıp nefes alma hissini uyandırıosun. ama almıosun. boynundaki o kolye kopuyor ve sadece o su yüzüne çıkabilio. yıllarca hep korktum bu şarkıyı dinlemekten. elim gitmedi, cesaret edemedim. beynimde yankılanıodu. aç serap amına koyiyim aç alt tarafı bi şarkı ne kadar hayatını sikebilir ki? ah be çocuğum ah yavrum şarkılara değilde insanlara anlam yükleseydin şimdi bölemi olurdu sikik kafalı. şimdi kimse anlamıycak beni gene. gene çığlık çığlığa susucam. haykırıcam içimden, korkuyorum. hala, şu muhteşem duyguyla söyleyen ve hayatı bok eden şarkıyı dinlemekten. ama dinliyorum. şuan sayamadığım kadar başa sardım. ellerim taramalı tüfek gibi. ne gelse yazıyorum. durmuo. durduramıyorum. ama bu post daha fazla uzasın istemiyorum. insan yazdıkça yıpranmamalı bence. yada bu şarkı yıprattı beni. çekti bataklığa. gün yüzünü göremedim ben okyanusun en diplerinde. bi ışık hüzmesi yüzüme vurdu küçük bi gülümsedim gibi oldu ama. şimdi sikeyim yapacağınız hayatı ben gidiyorum.

26 Aralık 2015 Cumartesi

tınılaştırdıklarımızdanmısınız?

sözlere geç başlayan şarkıları seviyorum. az sözle çok şey anlatan şarkılarıda seviyorum. bence notalarla anlatılan duygular, sözlerden daha samimi geliyor bana. çünkü melodiyi dinlerken hissettiğin duyguları sadece sen yaşıosun, o anda yaşıyosun ve anlık yaşıosun. güzel bişi bu. herkesin kendine ait bir özel müzik algılama alanı olması. bu şarkıda kendimi huzurlu hissedip daha sonra kirlenmiş duygulara kapılıyorum. leş, pis öf falan. bir çok duyguyu aynı anda yaşamanızı sağlayan şarkıları sevin, sevdirin. şimdide anlamsızca huzuru bulmayı arar gibi oldum, ve burda şarkının bittiğini anlıyoruz. akustik. akustik giriş ve bitiş abi. daha ne diyeyim. hayatımda yaptığım rutini anlatıyor aslında bu şarkı. akustik uyanıyorum, leş pis ve kirlenmiş hissederek günümü geçirirken, yatağa gene akustik giriyorum. uyuyorum. gene sabah huzuru bulmayı aramak için. buda bir kuple olarak kalsın; I'm the mountain I'm the plain tell me now am I insane. I'm the spirit, I'm the source, I'm the root, I'm the doors, I'm the road long and hard running out of my heart. I'm the mountain climb me up and we never gonna stop. esen kalın.

25 Aralık 2015 Cuma

manidar-ı ütopik durumlar.

bu korkunç şeyi yapacağım. sanırım denizin üstünde falan yürüyorum, yada yürek yedim. mad season-wake up topuna şu andan itibaren girmiş bulunmaktayım. bu postta susmiycam, susamıycam. nasıl susayım? bu denli manidar, bu denli efsane bir şaheser. ilk önce bir sigara sarayım. (sarıyorum bi sn). geldim. eğer hazırsak başlıyorum. kemerleriniz takılıysa uçuşa hazırız. bu şarkının bende yarattığı etkiyle başlamak istiyorum. sesim pilot kadar seksi olmasada yada zaten benim ses tonumla okumayacağınız için, başlıyorum (başlayamadı). aslında sorunda burda, bu şarkıya bir türlü başlayamıyorum. yazıcak o kadar şey var ki. çıldırıcam. beynimin içindeki düşünceler beynimi kemiriyor. yattığımda o kadar çok düşünüyorum ki, beynimin ısındığını hissediyorum. kafama vuruyor düşünceler, bırak bizi çıkalım çürüdük burda diyorlar. ama kalp izin verirmi. o, bencil şişman ve pislik. ben beynimi kalbimle yönetiyorum. işte tam bu noktada layne abimiz kalbime wake up young man diyor. tabi bi afallıyor önce kalp. bu şarkı tam olarak vücudumu mahvediyor. her dinlediğimde durumum içinden çıkılmaz bir hal alıyor. bu yüzden korkuyorum. bu şarkı üstüne yazmak çok zor geliyor.ama insan dağılmadan toparlanamıyor. bunca zaman belkide tek şarkı iç organlarımı yönetiyor. otomatik pilota aldırıyor beni, ve hiçbir garantisi yok uçaktakilerin. düşünsene çıldırırsın. ve sanırım bende bedenimi bu şarkıya satıyorum. bu arada lanet olsun arap kağıdına, yaladıkça yapışamayan arap kağıdına. ve devam edersem. o çılgın solosuna geliyorum şarkının. bu tamamen şöyle tabir edilebilir; hani uykuya dalmayla uyanık olma arasındaki o ince çizgide düşecekmişsin gibi olup uyanıyorsun ya. tam olarak o içinin hop etmesi olayı. net. uykuda yarı ölüm değilmi zaten. her gün ölüp yeniden dirilmiyormuyuz? eğer hayatım bir film olsaydı, soundtracki bu şarkı olurdu. birazdan serabın ütopyasına iniş yapmış olacağız. kemerlerinizi bağlayıp koltuklarınızı dik konumuna getiriniz. umarım iyi uçmuşuzdur. ve umarım bu geziniz boyunca bu şarkıdan sıkılmazsınız. esen kalın.

24 Aralık 2015 Perşembe

tozpembe.


hey sen! şş sana diyorum sana. girdinmi barına, oturdun mu barın önüne, istedin mi viskini. ilk yudumunu alırken attımı kalbin. heh işte gördün onu dimi. yüzüne esti kokusu. ama sen sadece ona barmenin tozlanmış şişelerinin arkasındaki kırık aynalardan bakabiliyorsun dimi. içinden geçirdiğin, şu mızıkamıda çıkarayımda iki üç çalayım belki bakar tribini bastırıyorsun. tabi napıcağını bilmiyorsun. konuşsan kesin iki cümleyi bir araya getiremezsin, baksan dönüp bakamazsın, mızıka çalsan öf oda ayrı bi dert. en iyisi ben bir viski daha söyliyim diyorsun. tabakanı açıyorsun ordan bir sigara alıyorsun. dertlisin, açılamamışsın, kalp atışının hızına göre sigarayı içiyorsun, bir sigarayı öbür sigarayla yakıosun. sonra sigara dumanlarının arasında müzik kutusunu görüyorsun. koşmak isteyip ama yavaş bir şekilde müzik kutusunun yanına yürüyerek willie nelson-can ı sleep ın your arms ı açıyorsun. açtığında, o, anlamsız bir bakışla ama sevinçli gülümsemesiyle müzik kutusunun oraya bakıyor. içinden müzik hayat kurtarır diyip yavaş bir şekilde yürüyüp yerine oturuyorsun. tamam oldu bu iş derken dank ediyor. irkiliyorsun, etrafına baktığında ne barmen ne o, nede insanlar var. tozlu ve terkedilmiş bar, terkedilmiş sandalyeler, terkedilmiş hisler. kimsesizsin, hayal kuruyorsun. ve gene seni kurtaracak şey olan müziği -mızıkayı- çıkarıyorsun ve çalmaya başlıyorsun. iyi uykular, tozlu rüyalar.

23 Aralık 2015 Çarşamba

yıldıztostsuz.


bugun çok fazla yazacak durumda değilim. bedenim yorgun, bilhassa ruhum yorgun. sizi bu şarkıyla baş başa bırakıyorum. sadece bir kaç şey söyleyip yok olacağım. siz siz olun sizsizlik çekmeyin, çünkü ben ben olup bensizlik çekiyorum. iyiyse hep uykularınız iyi olsun, bol yıldızlı geceler.

22 Aralık 2015 Salı

eksik his.

ilk önce bir bulut avuçlama isteği doğmuyor değil. ama şuan bundan önemli bir giriş yapıcam. sevgi. hissedilmesi gereken bir duygu. klipte de olmak üzre tam olarak sevginin tanımını görebilirsiniz. aslında daha çok sevgi-dostluk bağını hissedersiniz. bu güzide şarkı üstüne yazmak güzel. böyle güzel bağları kaybetmemeli insan. keza tüm canlılar aslında. sibirya kurtlarına gelirsek, onlardan biri olmak şuan isterdim. kuzey ışıklarını yakalamayı, takım ruhunu, birlikteliği yaşamak isterdim. daha çok bir bütün yaratmayı içimdeki parçalarla. ben onlara kondurmak istiyorum parçalarımı birer birer. içimdeki o eksik duygularımı onlarla tamamlamak istiyorum. ama ne yazık ki doğrular acıtıyor. ne ben bir sibirya kurdu olabilirim nede içimdeki parçaları tamamlayabilirim nede sevgiyi hissedebilirim. sadece yapabildiğim tek şey gitgide daha fazla hissizleşmek. klibin sonunda eğer sizinde gözünüzden bir yaş akıyorsa, bilin ki sizinde eksik parçalarınız var. sevgiyle kalmanız umuduyla.

21 Aralık 2015 Pazartesi

içime içime essin dertlerim.

başlarken şarkı, bir tanıdık hissi geliyor dimi sizede? tanıdık melodi sanki bizden biri gibi. bu adamı bu yüzden seviyorum, sanki benim gibi. içten söylüyor, içten hissettiriyor, içine içine estiriyor dertlerini. içime essinki, hasta etmesin kimseyi içimdeki keskin fırtınalar. vurmasın rüzgar, öksürtmesin toz bulutu, gözüne batmasın uçan hatıralar. şarkının modunun düştüğü o yer. kemanın girdiği o yer. tut nefesini, hisset ruhunu, için titresin. tutama o bakışlarını, kaysın gözün nereye kayıyosa. çekinme amına koyiyim. çekince çekiliyormu duygular? çekince siktiğimin hayatı yaşanılabilir mi kılınıyor. kocaman bir hayır. insan bilerek boğulmayı seçiyorsa engin güneşin battığı ve doğduğu denizde, bırakın orda boğulsun. boğula boğula öğrenilmezmi yüzmek? bir gün hayat ben yüzmeyi öğrenmeden üstüme can simidi atarsa, işte o zaman tamamen boğulurum. buda en seviğim şarkıcı olan damien rice den bizlere bir kuple; 'Cause water races. water races down. the waterfalls. water races down. the waterfalls!

20 Aralık 2015 Pazar

şarapsı esintiler.

bugun gecemize fantazik ritimler katıyorum. bugun modumuz biraz daha elimizde şarap, bi sağa bi sola sallanma modunda. mevsim kış olduğu için seçeneklerimizde kırmızı şarap veya sıcak şarap var. ben daha çok severim şimdi bi şömine karşısında sıcak şarap içmeyi. yakardım sigaramı o yanan odunun ateşinde. yoksa yanan kalbimin ateşindemi bilinmez. bence çok bilmemekte lazım. bırakın aksın zaman ne nasıl akıyor, niye neden akıyor, niçin nedendir akıyor. akan tek şey şuan şişenin ucundan akan şarap olsun be. ve ben doldururken kadehleri o kulağıma fısıldasın, napıosun sen? işte şimdi uyandık uykumuzdan. baktık pencereye gene hava bok gibi. güneş bulutların arkasında sonsuzluğa saklanmış, hayata küfretmemizi sağlıyor. gerçekten hangi insan o kadar bok bi havada mutlu olabilir ki? o kadar sıcacık bir rüyaya kim uyanmak ister bu kadar bok bir havaya. işte orasını gene kimse bilmiyor. buda hepimize bir kuple olarak kalsın; his name, his pain. ain't nobody's business. ain't nobody nobody nobody business. I won't kiss and tell. I got a spell.

19 Aralık 2015 Cumartesi

hızlı kaçış, yavaş uçuş.


şimdi kaşlarını çat. burnun kaşındı dimi. aç gözlerini. ama kapa demedim dimi. aç kanatlarını, gülümse şimdi. uçuyorsun dimi, tamam. rüzgar yüzüne çarpıyor, gözlerin yaşarsın. yaşarmış olmalı. rüzgar bu yaşartır çünkü. inişini yaptıysan, müziğin ritmiyle kafanı bi öne at geri çek. güzel. hop bi anda kalabalıktasın. yan tarafında amcalar balık tutuyor. bir diğer tarafında kocaman bir dağ iniş yaptığın, şöyle bir bakıyorsun. ben bu kadar uçtum mu ya? sahi uçarken o kadar ağladım mı? ya peki gülümsedimmi gerçekten rüzgara? belkide kanatlarımı açmış olmalıydım gökyüzüne. gözlerim açıkmıydı kapalımıydı bilmiyorum. ama kendime kaşlarımı çattığımı biliyorum. peki ya farkındamıydı bu bütün olanların ona iyi geldiğinin? işte orası muamma. buda ablamızdan bir kuple olarak kalsın şurda; as I lay underneath this sky. take all my pain away with the night. align my way, align my heart. help me find my way through these parts. essenmi kalın esmeyenmi onuda siz bilin.

18 Aralık 2015 Cuma

denizin üstünde gezen küçük marshmallowlar.


başlattıysanız başlıyorum. bu şarkı kalbime kondurmadığım, kondurupta çıkaramadığım, çıkrıpta atamadığım, atamayıpta içimde çürüttüğüm marshmallowlara gelsin. dinleyip okuduğunuzu düşünüyorum. yada okumadığınızı herneyse. insanlar bilhassa ben, yazarak rahatlamalı bence. anlatmak isteyipte anlatamadıklarım içimde birikçeğine blogumda biriksin. bazen insan kendine sormuyor değil. napıosun? gerçekten napıosun, bir amacın varmı hayat, yoksa tek amacın benim hayatımı bok çukurunda yüzdürmek falanmı. kapılar başka kapıları açıyor. sonsuzluğa gittiğini düşündüğünüz sololar gibi. hep derler ya bör köpö köpönör döğörö öçölör. hadi lan ordan yıllarca kapılarım kapanıo benim, açıldığı hiç olmadı. şimdi diyorum size, eğer birgün o kapı açıldığında deniz banada dalgalarını vurucakmı? yada bomboş bir sahilde bir bana yanıcakmı yıldızlar? yada rüzgarın denizle yaptığı dansta ıslıkımsı bir ses kulağınıza umutu fısıldayacakmı? muamma. buda steelhearttan bizlere bir kuple; ın my life, there's just empty space. all my dreams are lost, ı'm wasting away. forgive me. eşşeyatla kalın.

17 Aralık 2015 Perşembe

ne diyip ne diyeceğimizi bilemedik derneği.

madem adamlardan başlamışız zamanında, o zaman halimden konan anlardan devam edelim. malum aynı bokun laciverti bunlar arkadaşlar. öncelikle burdan hayatımın amına koyup, aynı zamanda güzelleştirmek için var olanlara gelsin istiyorum bu şarkı. türkçe bir şarkıyla başladığım için üzgünüm, ama hayatımda hep yabancı müziklere mesai ayırdım ben, taaaaaakkkiii bu kadar tontik gruplar olana kadar. öncelikle hergün bir şarkı bir müzik yapacağım. aslında hayalim bu şekilde değildi, işin içine çektiğim fotoları ekliycektim ama malum hava soğuk, kafamdaki kombide çalışmıyor. o yüzden ne zaman serapın kafasındaki kombi geçici bir süreyle tamir edilirse o zaman fotolarda eklenicek. bu bilgilendirme yazısını şimdi okuyun sonra dinleyin daha sonra hatırlamazsınız zaten. bir söner bin yanarım nede olsa kökü bende. essesiyetle kalın.

4 Nisan 2015 Cumartesi

abi kafanda kurbağa var?

hahhaha. koca yaşlı şişko dünya? hahaha. gel anlaşalım senle. ben serapsızseraplıserap. gülüyorum, yazıyorum aslında yazacak bir şey bulamıyorum ama yazıyorum. sanırım bir şey yazmak için yazacak bir şey bulmak zorunda değilmişsin. bende ellerim tuşlara değdiği sürece bu yazıyı yazmaya devam edeceğim. bir bulut düşünün, ve şimdide kelimeyi yanlış yazdığında altındaki kırmızı pütürücüklü bulutları düşünün. Türkiye de doğmuş olmamla beraber hala Türkçeyi düzgün yazamam da hayatın ayrı bir kırıtması bana. kırıtma diyorum. kığrıtma. kığrılma. kırılma. bir daha kırılma. valla kırılma kırılınca kırılmaz düşünceler. kırınca kırılır düşünceler. düşünce kırılmasına hiç filtre kahve bastın mı? hahah. peki elmaya tuz döküp yedin mi? bence hala serapsızın seraplısıyla serap olarak tanışmadınız. bende kendime 3. yanık tedavisi uygulaması yapıyorum. hiçbir zamanda anlamadım aslında 1. 2. 3. 4. ,yada türevlerini belki de integralini, yanıklarının arasındaki seviye farkını? sahi 1. yanık mı en ağırıydı yoksa 3. yada 4. ,yada türevlerini belki de integralini, miydi? bazen de en ağırı bile en hafif etkiyi verirken en hafifi de en ağır tepkiyi vermiyor mu sizde de? siz diyorum size ama siz demezsem peki ne diyeceğim size? sanırım bende siz in vücut bulmuş haliyim. ve sanırım kafamdaki kurbağalar kurup kurup vuruyorlar oğa buğa. ondandır 1 dk içinde 5 konu değiştirmem. eğer o kafamdaki beyin fırtınasını bir gün hortuma dönüştürüp, atmosferi delip, stratosferle devam edip, uzaya ulaşırsam kaldırma kuvvetini bizzat kaldırıp, havada süzülerek marshmellow yiyeceğim.
ve şimdi bir sigara içmek için serçe parmağımı klavyeden çekmek zorundayım. buda bizden sizden benden sizden bir kuple olarak burda kalsın. esenlerle esende kalın doğal gaz var üşümezsiniz.