20 Mart 2017 Pazartesi

buz mavisi


uzun süredir ellerim klavyeye uzak kaldı. bu büyük aranın ardından açılışı radiohead ile yapmak istiyorum. neden bu şarkı diye sorarsam kendime şöyle bir cevap verirdim. yağmur yağmıştı, yerler yeni ağlayan bir insanın yanakları gibi nemliydi. hava da ıslak toprak kokusu, bulutlu kasvetli bir hava da cılız dallar birbirine çarparken bir anda bu şarkı çalmaya başladı kulaklığımda. etrafımda küçük kız ve oğlan çocukları nereye koşturuyordu bilmem ama benim içimde ki insanların tam şarkının başladığı anda durması belkide o koşan çocukların koşma sebebiydi bilmiyorum. birincisi gözlerim kesinlikle griye dönmüştü çıldırmıştı göz bebeğim. beynim üşümüştü beremi burnuma kadar indirmiştim. kimsenin beni görmesini istemiyordum. onca kalabalığın içinde yok olmak mıydım 4:24 dakikalığına, bilmiyordum. toprak beni çekiyordu. otobüs camları geriye geriye atarken kalan son yağmur damlalarını ben sadece yolun şeritlerini sayıyordum. sanırım bir süreliğine düşünmeyi bıraktım. sadece boş biriydim o anda. işte bu duygu dünya da bulut olmaya benziyordu bence. dokunmak istersin ama dokunamazsın, çünkü bulut yenilecek bir şey değil. tıpkı beyin gibi. daha beynimi yemedim, bundan eminim. bu şarkı bana ölümü hatırlatıyor. evet kesinlikle bu duyguyu hissediyorum. ölmek duygu muydu acaba? ölmeyi hisseder mi bir insan bir şarkı vesilesiyle? bilmem ama ben sanırım hissettim. ölüm, ölüm ve ölüm. kaldıramayacağın kadar karmaşık, çok soğuk, karanlık ve yalnızlık. thom öyle bir söylüyor ki çıldırmamak elde değil. beyninizi fare gibi kemirsin bu şarkı. iyi geceler.