tag:blogger.com,1999:blog-85910409933576919502024-03-04T23:26:42.510-08:00kovalandıkçakaçanateşböceğiforgetful lucyhttp://www.blogger.com/profile/11473762488984953320noreply@blogger.comBlogger34125tag:blogger.com,1999:blog-8591040993357691950.post-70980588769980431012020-08-26T15:01:00.009-07:002020-08-26T15:47:42.414-07:00tristimania<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><iframe allowfullscreen="" class="BLOG_video_class" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/UT2QNZ2MqFk" width="320" youtube-src-id="UT2QNZ2MqFk"></iframe></div><p class="p3" style="-webkit-text-size-adjust: auto; font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px;"><span class="s2">çıkmam lazım bu şehirden. kaçmak. kimsenin beni yakalamasını istemediğim o uzun yolu minik adımlarla yürümek istiyorum. gözyaşlarımla yağmur birbirine karışmış olmalı, yoksa kalbim bu kadar sağanak kanamazdı. şehri terk ediyorum. geriye çok fazla anı ve yaşanmışlık bırakıyorum. kaçmak istiyorum, neyden onu bile bilmiyorum. hava karanlık, gece 3 bulutlar kapatmış o engin gökyüzünü, simsiyah. ince ince yağmur yağıyor. düşüncelerim bulutlanıyor, kafama düşünceler şimşek gibi çakıyor. yürüyorum nereye belli değil. bu şarkı bana kimsesiz sokaklarda ışıldayan loş sokak lambalarını ya da terkedilmiş otel sessizliği ve yaşanmışlığı anımsattı. bir şarkı nasıl anımsatır olmayan anı? bilmiyorum. ama sadece o yağmurun kaldırımlara vurma sesini adımlarımla ezmek ve bu şarkıyla bastırmak istiyorum. hüzün bu, bilmediğim ve nerden niye geldiği belli olmayan hüzün. hüzünümsü bir tütsü. burnuma esiyor toprağın keskin kokusu. üşüyorum ama durmuyorum, yürümem lazım. devam etmem lazım. ayakta kalmalıyım ki yürüyebileyim, nefes alabileyim, düşünebileyim. belirsiz hüzün bu. kırgın biraz ama neye kırılmış meçhul. akıyor ince ince, karışıyor dudaklarımın kıvrımına. gözlerim bulanıklaşıyor, ama biliyorum yürüyorum kimsesiz sokakta. terkediyorum şehri, geride buruk bulutlar, boğazı düğümlenmiş yapraklar, ters esen rüzgar. bu şarkı ilk saniyesinde ne hissettirdiyse bana, size de onu hissettirsin istedim. yürüyelim mi geride bıraktıklarımız adına? belki yollarımız ayrılır ilk kavşakta ya da son çıkıştan çıkarsın ben bittiğimde. </span></p><p class="p2" style="-webkit-text-size-adjust: auto; font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px; min-height: 19.1px;"><span class="s2"></span><br /></p><p class="p3" style="-webkit-text-size-adjust: auto; font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px;"><span class="s2">one for my hair, one for my foot</span></p><p class="p3" style="-webkit-text-size-adjust: auto; font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px;"><span class="s2">another for my other foot</span></p><p class="p3" style="-webkit-text-size-adjust: auto; font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px;"><span class="s2">my face, my neck, my spilt beverages</span></p><p class="p2" style="-webkit-text-size-adjust: auto; font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px; min-height: 19.1px;"><span class="s2"></span><br /></p><p class="p3" style="-webkit-text-size-adjust: auto; font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px;"><span class="s2">gittim ben.</span></p><p class="p3" style="-webkit-text-size-adjust: auto; font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px;"><span class="s2"><br /></span></p><p class="p3" style="-webkit-text-size-adjust: auto; font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px;"><span class="s2"><br /></span></p><p class="p3" style="-webkit-text-size-adjust: auto; font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px;"><span class="s2">song:</span></p><p class="p3" style="-webkit-text-size-adjust: auto; font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px;"><span class="s2">Ex:Re - The Dazzler</span></p><p class="p3" style="-webkit-text-size-adjust: auto; font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px;"><span class="s2"><a href="https://youtu.be/UT2QNZ2MqFk">https://youtu.be/UT2QNZ2MqFk</a></span></p><p class="p3" style="-webkit-text-size-adjust: auto; font-stretch: normal; line-height: normal; margin: 0px;"><span class="s2"><br /></span></p>forgetful lucyhttp://www.blogger.com/profile/11473762488984953320noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-8591040993357691950.post-50871457903017662572020-02-04T11:27:00.000-08:002020-02-04T11:35:17.282-08:00topsyturvy<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/EZl6BRY9IYQ/0.jpg" frameborder="0" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/EZl6BRY9IYQ?feature=player_embedded" width="320"></iframe></div>
<br />
kocaman büyük falezler. gelmişiz en ucuna. tutuyorsun elimi, ne diyebilirim ki ellerim bomboş. boş elleri tutmak belkide bir insana yapılacak en uç dokunuş. rüzgar her zamanki gibi esiyor boynumdan enseme. küçük çimler dans ediyor ayak bileklerimizle birlikte. gülsem mi ağlasam mı ikilemdeyim. ama her zamanki gibi ağlamayı seçiyorum. çünkü ben böyle geldim böyle gidiyorum değil mi? nedir ki ağlamak senin için benim için? agh thom yorke. o kadar yüce ki sesin. o kadar güzel dokunuyorsun ki kalbime. belki de beni senden başka kimse anlamıycak. belki ben böyle gelip böyle gidicem. neyse ne diyorduk. kocaman dalgalar, hafif esen rüzgarlar, kirpiklerime dolan deniz tuzu, belki de gözyaşı tuzu. ne bilirsin ki sen gözyaşı tadını. ne anlarsın ki onun akışını yanaklarından. ne anlarsın ki nefessiz kalıncaya kadar ağlamaktan. öksürmek istiyorum bütün çirkinliğimi bu iğrenç dünyaya. haykırmak istiyorum neden bu pislik dünya da var olduğum için. sen bir serap yarattın dünya. sen doğurdun beni. yaşamamı istedin. yükledin sorumluluklar. altından kalkabilir miyim sormadın, ya da yardımcı bile olmadın. acı çekiyorum neredesin? elimi tutuyor musun hala? yoksa esen o ince rüzgarda savruldun mu bulutlara doğru? koptun mu bağımdan? hissetmeli miyim hala seni. evet izin ver hissedeyim. bu hissizlikte bile hissetmeyi istemek hakkım değil mi bu hayatta? ruhum dolmasın mı duygularla? taşmasın mı göğsümden dışarı. titremiyim mi heyecanlanırken? soğuk terler dökmesin mi sen elimi tutarken sonsuzluğa? ben neydim ki kimdim ben? ne bekledim hayattan ne yaşadım ben? ne bilirsin ki sen? kimse bilmez ne yaşadığını, o incecik geceliğine sarılmış ruhunu. kime savunacaksın ki kendini? kime savunmasız olacaksın? bıraksan kendini kim tutacak seni? kim saracak bu iğrenç dünyanın pisliklerini kim unutturacak sana? yok olmak istemenin eşiğinde kim kurtaracak seni? hiç kimse. duydun mu hiç kimse. sen neysen osun. iyi ya da kötü gününde. sen neysen osun. kırılmışsın. düştüysen bırak ağla. bırak yerde kal biraz. bırak toprağı yumrukla seni bu dünya ya getirdiği için. bırak kal biraz yerde düştüğünle kal. kendini hatırla. ne olduğunu hatırla. her ne kadar hayatında bir şeyleri yerine koysan da o yere düşen serabı hatırla. sen busun. ayağa kalksan bile hayalinde sen busun. hayallerinde yaşayan serap. hayallerinin gerçekleşmesini hayal ettiğin ama aslında gerçeklikte bir türlü var olamayan serap. ben buyum galiba. gerçeklikle süzülen bir hayal baloncuğu. hiçbir şeyin yolunda gitmediği ve rüyadan korkuyla uyandığın bir hayat. yoluna sokamayacağın bir hayat ve gerçeklik. sen bu dünyaya iyi şeyler yaşamak için getirilmediğini ancak ve ancak yere düşen serabın gözlerindeki yüzen su taneciklerin de anlayacaksın. hoş geldin hayatımın yeni evresi ne eksik ne fazla hala aynısın sadece biraz süslenmiş.<br />
<br />
-paralel mi evren-<br />
<br />
tut belimi. o kadar istiyorum ki seni hissetmeyi. nefesini. dişlerinin arasından çıkacak o güzel sözleri. o kadar çok istiyorum ki güzel sözler duymak. ihtiyacım var. günlerce sulanmamış çiçek gibi hissediyorum. sence ben bu hayatı hak ediyor muyum ki? sorguladığım tek şey bu. serap, hak ediyor mu? hak etmeli mi? bilmem. herkes güzel bir hayalde dans etmek istemez mi? herkes kendi mükemmel hayalini yaşamak istemez mi? ah sen benim en güzel hayalimdin, gerçekleşen. belki de hala gerçekleşmeye devam ediyordur ama ben, ben düştüm. güçsüz kaldım bu mükemmel hayalimde. çünkü nedir biliyor musun? serap alışkın değil bu kadar gerçekçi bir hayali yaşamaya. serap hiç hak etmedi belki de. bu hayatın ona bahşettiği bu mükemmel hayali yaşama şansı belki de bitti. hayat bana hep oynadı oyunlarını. mükemmel bir hayali yaşattı bana. teşekkür ederim, ama bu onun suçu değildi bendim. çünkü ben mutlu olmayı beceremeyen sakar bir kadındım. bilmezdim ki ne nedir nasıl bu kadar mutlu hissedilir. hoş geldin serap eski hayatına. bırak kendini bana doğru. emin ol emin ellerdesin. neysen osun çünkü. değişmezsin. siktiysen bu hayatı gene sikeceksin ve siktin de. teşekkürler serap sen ve sen çok mükemmel bir iş başardınız. yok ettiniz kendinizi. yok. yokluk. simysiyah. bomboş. hissiz. nefessiz. boğulmak. evet nefessiz boğulmak. çünkü yok ettin, kendini.<br />
<br />
-yokluk-<br />
<br />
olmalı mı sence? oldurmalı mı? oldurmaya çalıştığında ve olduğunu anladığında, sence olduğunu düşündün mü? ya da olacak mı? olacak elbet ama sence sen gene gülecek misin olduğunda? bırak güldür beni. ben çünkü gülmek istiyorum. bunu böyle istemem genelde. şunu da böyle istemem. sadece sen gül, ben de seninle güleyim. çünkü sen gül ben gamzende dans edeyim.<br />
<br />
-umut-<br />
<br />
uyandım göz bebeklerinde. gülünce gözlerin küçülüyor biliyor musun? peki ben nerden biliyorum? çünkü çok gülmem güldürmedi hayat beni. görürsem eğer sen gülümserken seni, gözlemlerim. ne kadar güzel dudakların olduğunu. görürüm gülerken gözlerinin küçüldüğünü, kalp atışının değiştiğini nedir ki beni ben yapan. umutmudur tutan beni ayakta ya da senin sevgin. özlemekmidir bir duyguyu en derinlerde. his midir özlediğim senin duygularında. ya da tutmak istediğim o ellerin? tut. tut ki hala thom yorke dinleyebilcek hiselerim olsun.<br />
<br />
-kayboluş-<br />
<br />
gidiyorum. yokum bir süre ne kendimle konuşacağım ne de sizle, senle. yokum artık ben. boşlukta süzülmeyi özledim. şimdi özlediğim o bensizliğimde bırakın beni süzüleyim. şimdi gidiyorum. büyük ihtimal hiç bir şey anlamadınız. zaten ben de kendimi anlamıyorum. var mıyım ya da yok muyum. varsam neden varım yoksam da neden yokum. bilirsem söylerim umrunuzdaymış gibi.<br />
<br />
-uyanış-<br />
<br />
hepsi kocaman bir rüyaymış. uyandım. kafam karışık. kırgın kalbim hala. rüyaymış bu yazdıklarım. gerçek ya da değil. nerden bilicem ki? bu hayat gerçek mi rüya mı? hissizleştim çünkü. hissim yoksa nedir ki bu rüyayı yorumlayan parmaklar. ehh bitmişim, çalışmayan saat gibi kolumda hala kendimi taşıyorum.<br />
<br />
you got me into this mess<br />
fools rushing in,<br />
and they know it.<br />
<br />
<div date="1580844802026" id="weava-permanent-marker">
</div>
forgetful lucyhttp://www.blogger.com/profile/11473762488984953320noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-8591040993357691950.post-66908740356430761492018-10-09T15:13:00.000-07:002018-10-09T15:13:23.488-07:00nebulousness<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe width="320" height="266" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/Ituzi_-9RJI/0.jpg" src="https://www.youtube.com/embed/Ituzi_-9RJI?feature=player_embedded" frameborder="0" allowfullscreen></iframe></div>
<br />
koşuyorum. durmadan. nefesim kesiliyor ama durmuyorum. saç diplerimden çeneme kadar süzülen ter damlacıkları kadar hızlı koşuyorum. bir şeyden kaçtığım için değil sadece kendimi kovalıyorum. yakalayamayacağım kesin. bile bile koşuyorum. biliyorum ki durursam ölürüm. bünyem iflas eder, benliğinde kaybolur ruhum. karmaşık bir şey yok dediğim her saniye dizlerim topuklarıma doğru erimeye başlıyor. hissisleşmek bir bedenin bütününde, çakmakla yakmak ruhunu. bulut kadar hafif ruhun hemen tutuşur sanırsın küçük bir ateşle ama hayır. ruhuna çaktığın her ateş, sürekli sönen sigaran olur. bedenin her nefeste ruhunu yeniden tutuşturur. ruhunun bedeninin içinde kül olması, bozulmuş bir yemekten farksızdır. uzaktan baktığında taze görünür ama yaklaştığında koşarak uzaklaşırsın. boş gözlerle baktığın dolu düşünceler. içinin küflenmesi. gözlerimden içimi göremezsen nerden anlarsın ki küflendiğimi? yeterince bakmassan derine, nasıl yüzmeyi öğrenebilirsin ki bedenimde? benim ruhum küflenmiş, yıllardır buzdolabının kör noktasında unuttugun yemek gibi. istersin ki bir kara delik açılıp onu yutsun. ben de isterdim geçmiş, ruhumu yutsun. hiçbir şey hissetmemeyim. içim bulanmasın düşüncelerle. isterim ki geçmişi hatırlamıyım hatta yaşadığım her şey yarın sabah uyandığımda silinsin ama film mi sanki yaşadığımız hayat? kendi seneryonu kendin yazıyorsun hem de üstelik birde kendin çekiyorsun. tek problemi film bittiğinde açıpta izleyemiyorsun. çünkü filmi sonu ölümle sonlanıyor. her son gibi. son kelimesi ölüm demek. ölüm demek ise korku demek. korkmaktan korkmak demek. duygusallık demek. üzülmek demek. kayıkla engin denizlere açılıp, kocaman dalgalarla boğulmak demek. nefestir ölüm. oksijendir. eksikliktir ölüm. sonsuzluktur. koca bir uzaydır. boşluktur içindeki. eksikliğindir. hissisleşmektir ölüm. içinin küflenmesidir. ruhunun küflenmesi, ruhunun bedenini çürütmesidir. haksızlıktır ölüm, yaşama yapılmış en büyük haksızlık. tutunamadığın koltuk değneğidir. ölüme insan tutunmak ister mi ki? yürüyemediğin her saniye koşmak için çabalamak mıdır tutunmak? neye tutunuyorsun ki? gerçekten koltuk değneğine mi? salak olma, ölüme tutunduğun her dakika yaşamından bir papatya koparmış oluyorsun. yapma. geldiysek bu dünyaya ölümü en güzel şekilde anmalıyız. üzmesin seni ölüm korkutmasın çünkü biliyorsun ki en güzel insanlar ölüm yolunu seçmiş insanlardır. ölüm bir seçim midir onlar için yoksa yaşamak mı bir seçim? belkide ölmek onlar için yeni bir yaşamdır. ama geride kalanlar? onları da yeni bir yaşam bulucak mı mesela ölüm?forgetful lucyhttp://www.blogger.com/profile/11473762488984953320noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-8591040993357691950.post-4503302064620803302018-07-26T16:56:00.001-07:002018-07-26T17:03:38.365-07:00home<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/LuQrLsTUcN0/0.jpg" frameborder="0" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/LuQrLsTUcN0?feature=player_embedded" width="320"></iframe></div>
<br />
sabah güneşi mutfağın dolaplarına vuruyordu. uçuşan tozlar çayımın içerisine girmesin diye üfledim. bana baktı ve çay çok mu sıcak geldi? diye sordu ben de gülümsedim ve hayır teşekkür ederim çok uğraşmışsın dedim mütevazi bir ses tonuyla. sonra sesi kısık bir playlistle kahvaltı yapmaya başladık. film ve müzik konuşuyorduk. çoğunlukla sabahları bir önceki akşam izlediğimiz filmin kritiğini yapardık. daha sonra ben onun derinlemesine eleştiri yapmasını bölüp heyecanla soundtracklerinden bahsederdim. ben biraz daha çok filmde müziklere takılırken o daha çok filmin içeriğine ve çekim tekniklerine kafa yorardı. ikimizde aynı anda çayımızın son yudumlarını aldık. gözlerimiz, muhabbetin bittiğini bu hareketten anlamıştı. birden muhabbetimiz kesilmiş sadece birbirimize bakıyorduk. sonra kalktı ve yanıma oturdu. ellerini dizime koydu, elleri o kadar damarlıydı ki bütün damarlarına tek tek basıp çalan şarkının ritmine uyum sağlıyordum. gülümsedi. hep bu hareketim onu gıdıkladığını söylerdi. gene gülümsedi. ben gülümsemesini çok sevdiğimdenmidir bilmem bir türlü duramadım. sonra elimi tuttu ve gitmek zorunda mısın? dedi. ben de elimle saçlarımı kulağımın arkasına alarak cevap vermek için zaman kazanıyordum. çoğunlukla da bu hareketi gergin olduğumda yapardım. kısık bir sesle bunu konuşmak için çok erken, hadi ben bize bir bardak daha çay koyayım dedim ve yerimden kalktım. çay koyarken bir insan ne düşünmesi gerekir bilmem ama ben dünyalar kadar düşünceye dalmıştım ki çay bardağı taşınca kendime geldim. ki buna sakarlığımda eklenince bütün tezgah çay gölüne dönmüştü. sonra belime sardı damarlı ellerini, çenesini de omzuma koydu ve gülmeye başladı. boşver gel çay içmesekte olur hadi salona geçelim. belki biraz bon iver dinleriz.forgetful lucyhttp://www.blogger.com/profile/11473762488984953320noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8591040993357691950.post-5959243548417886192018-06-23T13:23:00.000-07:002018-10-09T16:47:36.733-07:00routine<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/UnobUwvn-Bs/0.jpg" frameborder="0" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/UnobUwvn-Bs?feature=player_embedded" width="320"></iframe></div>
<br />
<div style="text-align: justify;">
<div style="text-align: left;">
Kedimin ayak başparmağımı ısırmasıyla uyandım. Genelde bu onun uyandırma şekliydi. Sonra mırlamaya başladı. Kedimin mırlaması beni huzurlandıran şeylerden bir tanesiydi. Yatağımdan kalktım ve günün ilk sigarasını kahvemle şenlendirdim. Evet günlük rutinlerimden biriydi bu. Kendime geldiğimi kahvem bitince anladım ve üstüme rahat birşeyler giydim çünkü dışarı çıkacaktım. Evden çıkmadan önce çöp kovasından dışarı taşan çöpleri toparlayıp sokak kapımın önüne koydum. Daha sonra kedimin tualetini temizledim. Mamasını ve suyunu kontrol ettikten sonra kedimi öpüp evden dışarı çıktım. Kulaklığımı taktım ve playlistimi açtım. Çalan ilk şarkı Angus and Julia Stone'dan Nothings Else di. Hava hafif ılık olduğu için Beşiktaşa yürümeyi tercih ettim. Yolda yürürken bu şarkı beni çok etkilemiş olacak ki döngüye aldım. Sanırım yol boyunca aynı şarkıyı dinledim. Evet çoğunlukla gün içerisinde bir şarkıya kafayı çok takarsam saatlerce dinlerim. Beşiktaşa vardığımda sürekli gittiğim kahvecime uğradım. İçeri girdiğimde selamımı verdim ve boş bulduğum bir masaya oturdum. "Ice americano değil mi?" dedi bende gülümsedim ve "Evet." dedim. Orada çalışan arkadaşımla biraz muhabbet ettikten sonra kulaklığımı geri taktım. Normalde böyle yapmazdım çünkü güzel müzik çalan bir dükkandı ama ben bu şarkıya kafayı taktığım için vücudum her dinlemediğim dakika yoksunluğunu hissediyordu. Derin bir nefes çektim sigaramdan ve yolda yürüyen insanları izledim. Kafamda birsürü seneryo geçiyordu. Yolda yürüyen insanları çoktan o seneryoma oyuncu olarak almıştım bile. Sonra çantamdan bir defter ve kalem çıkardım. Canım bir şeyler çizmek istiyordu ve çizdim de. Bu şarkıyı dinlerken ne hissediyorsam çizdim. Kulaklığımdan birini kulağımdan çıkardım ve yolda yürüyen insanların tek cümlelik ya da tek kelimelik konuşmalarını not aldım ve onlarla anlamlı ya da anlamsız cümleler kurdum. Bazıları cidden komik oldu ama bazıları ise biraz duygusaldı. Yani bana çoğu şey çok duygusal geldiği için sanırım. Tek başıma dışarı çıktığımda böyle şeyler yapmayı çok seviyordum. Kahvemin bittiğini anladığımda bir fincan çay istedim. O an çay içerken daha çok sigara tükettiğimi öğrendim. Nedenini bilmiyordum. Oturmaktan yorulan popom bel kemiğime bağırıyordu. Sonra bu serzenişte dayanamayan bedenim bir anda yerinden kalktı ve hesabı ödeyip "Görüşürüz, kendinize iyi bakın." diyerek oradan ayrıldı. Kadıköy'e giden vapur iskelesine doğru yürüdüm. Vapuru beklerken sigaramı sardım ve yaktım. Tam o anda yağmur çiselemeye başladı. Yağmur çiselemesine bayılırım. Yaz yağmurlarına da bayılırım. Genel olarak yağmuru çok severim. Çünkü yaydığı o boğuk ses ve serinliği beni rahatlatır. Neyse vapura bindim ve dışarıya oturdum. Ha bu arada şarkı hala çalmaya devam ediyordu. Yağmurlu havalarda vapuru daha çok seviyordum. 20 dk boyunca denizi izleyerek bu şarkıyla kafamı hayallerle dolduruyordum. Daha sonra Kadıköy'e vardım ve birden güneş açtı. Yaz mevsimi işte. Moda'ya doğru yürümeye başladım. Yolda yürüken bir tekelde durup bir şişe şarap aldım ve Moda Sahilinde bir şişe şarabı gün batımı ile birlikte devirdim. Sanırım bu kadardı çünkü birazdan geriye yaslanıp parıldıyan yıldızları izleyeceğim ve nemli toprağın kokusunu içime çekeceğim. Görüşürüz.</div>
</div>
forgetful lucyhttp://www.blogger.com/profile/11473762488984953320noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8591040993357691950.post-57216888334169124092018-06-15T15:49:00.000-07:002018-06-15T16:29:42.850-07:00sepia<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/5YXVMCHG-Nk/0.jpg" frameborder="0" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/5YXVMCHG-Nk?feature=player_embedded" width="320"></iframe></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
ellerimi tuttu. sanki bir anda bütün hissettim kendimi. tamamlamış. saatlerce balkonda sarılıp incecik yağan yağmuru ve bulutların birbiriyle dansını izledik. arkada damien rice'ın en sevdiğim albümü "O" çalıyordu. böyle havalarda içimi ısıtan bir kadeh şarap gibi geliyordu sesi bana. narin, üzgün, kırgın ve masum. sesi ılık havalarda üstüne aldığın pike gibi. seni sarıp sarmalıyor ve huzurlu hissettiriyor. kafamda böyle birkaç düşünce dolaşıyordu sonra birden the blower's daughter çalmaya başladı. düşüncelerim buharlaştı ve soluma döndüm. bana bakıyordu ve gülümsedi. neden birbirimize bakıp gülümsüyorduk bilmiyorum. neden saatlerce yağan yağmuru izlediğimizi de bilmiyordum. neden hiç konuşmadığımızı da. bazen yanında senin gibi hisseden biri olması insanı güvende hissettirir. konuşmadan saatlerce aynı ruh haline sahip olduğun birini. seninle saatlerce konuşup çık şu ruh halinden hayat üzülmek için kısa klişelerinden bahsetmeyen birini. sadece ve sadece bulunduğun ruh halini anlayan birinin olması sizce de güzel değil mi? herkesin aradığı şey de bunlara benzer değilmidir ki? bilmem. neyse sanırım hava durumu beni fazlasıyla etkiliyor. şimdi bu huzurlu hayalimin sonsuzluğunda şimşekler ve cama vuran damla sesleri ile uyuya kalmayı planlıyorum. damien rice'a back vocal yapan rüzgar uğultusuna sonsuz teşekkürler.forgetful lucyhttp://www.blogger.com/profile/11473762488984953320noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8591040993357691950.post-25625354026089339572018-06-12T16:50:00.001-07:002018-06-12T16:50:40.063-07:00jeu<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe width="320" height="266" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/4LLIJkP301E/0.jpg" src="https://www.youtube.com/embed/4LLIJkP301E?feature=player_embedded" frameborder="0" allowfullscreen></iframe></div>
<br />
sonbahar mevsimiydi. güney de bir küçük kasabada denizin kenarında bir bankta oturuyordu. sonbahar en sevdiğidi mevsimdi çünkü hava hep kapalı ve yağmurlu oluyordu. derin bir nefes alıp havanın ıslaklığını içine çekmişti. gözyaşlarıyla birlikte yağan yağmur içine hüzün dolduruyordu. baktı saatlerce baktı dalgalara, sahile her vuruşlarında gözlerini kırptı. dikkatini dağıtmak için yaptığı sıradan oyunlardan biriydi bu. üstünde ananesinin ona hediye ettiği yeşil palto ve lastik botlarıyla öylece tek başına upuzun sahili izliyordu. kendi kendine şarkı mırıldanmaya başladı. genelde gergin olduğunda rahatlamak için yapardı bunu. acaba neden gergindi ki? bacaklarını titretmeye başladı, mırıldandığı şarkıya ritm tutuyordu. gün çoktan bitmişti bulutlardan gözükmeyen güneş çoktan görevini ay'a devretmişti. hava koyu griye dönmüştü. işte tam bunu fark ettiğinde sustu ve sahile doğru yürüdü. kendi etrafında dönmeye başladı. eline bir kamera alıp kendini ve çevresini çekmeye başladı. ve arkada bu şarkı çalıyordu. biraz sevindi. güldü. gülerken o kadar ağzını açardı ki saçları dudaklarından kaçmaya çalışsa bile beceremezdi. sonra birden durdu ve kendini kumların üzerine attı. heh uzaktan biri beni izlemiyordur umarım diyip gülmeye devam etti. çoğunlukla haftada bir kaç kez bu aktivitesini yapardı. kendisiyle vakit geçirmeye bayılırdı ve bundan çokça keyif alırdı. sonra şu kelimeleri duydu ağzından, door, way, understand, remind, sidewalk, remember. bunu ard arda 7 kere tekrarladı. ve durdu. sevdiği şarkıların böyle oyunlarla beyninde yer edebilceğini ve hiç unutmayacağını sanırdı. çünkü güzel şarkıların her zaman beynin bir köşesinde şifrelenmesinden hoşlanırdı. kafasının içinde yankılanan bu şarkıyla sessiz bir dans etti rüzgarla çünkü kapanışını her zaman böyle yapmayı seçerdi. en sonunda denize karşı güzel bir selam verip oradan yavaşça kayboldu.forgetful lucyhttp://www.blogger.com/profile/11473762488984953320noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8591040993357691950.post-29927787289442088032018-04-03T14:43:00.000-07:002018-04-04T08:55:45.409-07:00countdown<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/nDH_Y9dLVvE/0.jpg" frameborder="0" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/nDH_Y9dLVvE?feature=player_embedded" width="320"></iframe></div>
<br />
düşünceler midemi bulandırıyor ve gözlerimi ağrıtıyor. bugün kaç kere hapşurduğumu hatırlamıyorum. bahar gelince hep böyle olurum. gözlerim sürekli nemli, burnum palyaço burnu gibi olur. palyaço demişken, içim lunapark gibi fazlasıyla kalabalık ve korkunç. lunaparkları sevdiğim çok söylenemez. koca bir demir yığınından başka bir şey değil benim için. korkudan beslenen ve bundan keyif alan insanların bir arada bulunduğu yer. bense çok sevmem korku duygusunu. sürekli kaçar dururum. çünkü korku hissetmek istediğim en son duygu. ama dediğim gibi şuanda içim lunapark gibi ve fazlasıyla korku duygusundan beslenen insanlarla dolup taşıyor. peki nereye kadar kaçacaktım ki bu duygudan? eninde sonunda buldu beni tuttu yakamdan içime sindi. paranoyaklaştım, ürkek yavru kedi gibi bir sağa bir sola savruluyorum. arabalar üstüme üstüme geliyor, aldığım her nefesi ciğerime bata bata geri veriyorum. neyden korkuyorum? yaşamın gözümde bu denli flulaşması mı yoksa kafamın içindeki birden fazla düşüncemin kavgası mı beni korkutuyor. artık beynimin pes etmesini ve vücut fonksiyonlarımın durmasını istiyorum. bazen boşlukta süzülmek istersin ya şuan da gerçekten onu istiyorum. hiçbir şey yapmadan günlerce yatakta yatmayı ve düşünmeden bomboş duvarı izlemek istiyorum. yıllarca bastırdığım duygularım mı ayaklandı da korkmaya başladım. kendimi tanıyamıyorum gibi mi hissediyorum acaba? keşke dışarıdan kendime bakabilsem. oturup kendimle dertleşebilsem. karşılıklı bağrışsak, sarılıp ağlasak falan. neden kendimle anlaşmam bu denli zor? bir düşüncem diğerini kovalarken neden sürekli ayağı takılıp düşüyor ki? bazı yaşanmış olayları beynim kabul etmiyor. düşünmek istemiyor onların yaşanmış olabilme ihtimallerini. çünkü her düşündüğünde biliyor onun gerçek olduğunu ve korkuyor. gerçekleri duymak istemiyor ve bunun için kendini çok yoruyor. ve ben bu ikilemi neden beynime yaşatıyorum ki? nedir kendimle bu kavgam? bırak gerçekler gerçek kalsın, hayallerinde gerçeklerin üstünde yüzen kayık olsun. bırak içtiğin her sigara dumanı bulut olsun. bırak bedenin suyun içinde süzülsün. bırak gözlerini yağan yağmur olsun. bırak yanaklarını kum olsun. bırak dudaklarını dalgalansın. ve nolur bırak kendini gerçek olsun.forgetful lucyhttp://www.blogger.com/profile/11473762488984953320noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-8591040993357691950.post-48007249159659594852018-03-21T14:20:00.000-07:002018-03-21T14:20:02.812-07:00süzülmek<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe width="320" height="266" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/GYYtiX99GBM/0.jpg" src="https://www.youtube.com/embed/GYYtiX99GBM?feature=player_embedded" frameborder="0" allowfullscreen></iframe></div>
<br />
telefonun alarmı beynimi kemiriyordu. sürüne sürüne yataktan çıktım ve telefonu elime aldım. ilk işim alarmı susturmaktı. sonra telefonu yastığımın altına koydum ve tavana boş boş bakmaya başladım. tavana bakarken, geçen akşam ne kadar çok içtiğimi başımın ağrısından anlıyordum. ağzım o kadar kurumuştu ki dudaklarım birbirine yapmıştı. susuzluğumu geceden kalma bir kaç yudum şarabı içerek geçiştirdim. ayağa kalktığımda bilgisayarımın hala açık olduğunu ve kafasına göre şarkı çaldığını fark ettim. içimden kafasına göre diyordum ama çalan şarkı tom waits'ten pony di. ahhh sanırım tom waits, uyandığımda ilk dinleyeceğim şarkıcılardan biriydi. o ses, sabah ilk kalktığında söylediğin ilk cümle kadar kırışık ve kırık bir sesti. mutfağa doğru yürüdüm ve ketılın düğmesine bastım. sonra yüzümü yıkamak için tuvalete gittim. evimin her bir köşeşi i hope my pony, i hope my pony diye inliyordu. suyun kaynamasını ketılın tık sesi çıkarmasıyla anladım. hemen bir kahve koydum kendime ve oturdum koltuğuma. tom bağıra bağıra belkide fısıldaya fısıldaya söylüyordu bu şarkıyı ama o kadar etkilenmiştim ki ilk aldığım yudum ağzımı yakmıştı. ama o kadar uyuşmuştum ki hissetmemiştim bile o acıyı. pencereden vuran güneş ışığı evimin tozlarıyla dans ediyordu. düşündüm bolca düşündüm o dans eden toz parçacıklarını izlerken. sahi sabahları hep böyle mi oluyordum yoksa tom yüzünden mi böyle oldum? bütün geçmişim bir anda silindi. sıfırlandı beynim. sadece ama sadece tek derdim toz parçacıkları olmuştu. sonra bir üzüntü hissettim kaşlarımda daha sonra o üzüntü burnuma yansıdı, dudaklarım büzüştü ve en son gözlerim kendini ele verdi. göz pınarlarımdan dudaklarıma doğru bir kaç damla düştü. neler olduğunu anlamadım ilk başta. sonra ağladığımı anladım ama bir insan farkında olmadan ağlarmıydı ki? neden ellerim titremeye başladı. neler oluyordu bana? çıkardım tütünümü ve sigara sarmaya başladım. ellerim titriyordu ama önemli değildi bir çırpıda sardım sigarayı. yaktım günün ilk çakmağını ve belkide söndürecek olan ilk damla gözyaşlarım olacaktı sigarayı ama bunu umursamadım çünkü destek almak için o sigarayı içmem gerekiyordu. üflediğim ilk duman o toz parçacıklarına karıştı ve o kadar güzel dans ediyorlardı ki şaşkınlıkla izledim. sahi ben dün gece ne yaşamıştım? ne olmuştu? neden böyle küçük detaylara kafa yoruyordum? neden bu şarkı beni günün ilk saatlerinde bu kadar duygulandırmıştı? peki neden ben bunları şuanda yazıyorum. peki siz neden benim geçen gün ki yaşantımı okuyorsunuz? peki ben gene neden aynı sabahı yaşıyacağımı bile bile içmeye devam ediyordum. durmak istemiyorum. nolur beni durdurma çünkü ben böyle iyiyim. ben bir sabah uyanıp uzun süredir dinlemediğim tom waits üzerine ağlamak istiyorum. bir sebep isterseniz o sebebi bulamayacaksınız çünkü benim bile bilmediğim bir şeyi soruyorsunuz. harbi sen ne yazıyorsun buraya. mesela neden yazıyorsun. neden bilsinler ki senin sabah tom waits yüzünden ağladığını ya da ne bileyim senin kahveden yanan ağzını neden bilesinler ki? bilmem belkide kendimi böyle mi rahatlatıyordum? nolur bırak beni tutma kollarımdan çekiştirme, kendime getirmeye çalışma beni. bırak beni o toz parçacıkları ve sigara dumanında boğulayım. nolur zehirleme beni kirli düşüncelerinle. ben sadece sabah tom dinleyip biraz ağlamak istemiştim. lütfen beni tom'un sesindeki yalnızlıkta bırak. bırak ölümü düşüneyim. bırak 29 yaşında ölen abimi düşüneyim. bırak biraz bu hayatın ne kadar yaşanılmıycak ne kadar boktan olduğunu düşüneyim çünkü hayatımdaki en önemli desteğimi ben kaybettim. bırak beni boşlukta süzüleyim nolur.forgetful lucyhttp://www.blogger.com/profile/11473762488984953320noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8591040993357691950.post-27300689836302747802018-03-11T13:12:00.001-07:002018-03-11T13:12:43.143-07:00blur<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe width="320" height="266" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/sX7fd8uQles/0.jpg" src="https://www.youtube.com/embed/sX7fd8uQles?feature=player_embedded" frameborder="0" allowfullscreen></iframe></div>
<br />
denizden çıkan üşümüş bedeni koşarak elimdeki havluya sarındı. üstündeki küçük deniz taneleri havanın sıcaklığından buharlaşırken heyecandan titreyen ellerim sigara dumanından anlaşılıyordu. çünkü genellikle senin yanındayken heyecanlanır, dilim düğümlenir sadece gözlerini izlerdim. uçan kuşların sesleriyle kafamda bu şarkıyı mırıldanırken, kirpiklerinden saçılan güneş ışınlarıyla güneşleniyordum. aslında bu kadar romantik değilimdir ben. sadece içimden konuşur, öyle dalardım gözlerinin kahverengliğine. hatta bazen gözlerini kaçırırdın, gülerdin ne bakıyorsun be şapşal? der gibi. evet artık mimiklerinden ne demek istediğini anlıyorum. konuşmadan dahi hissediyorum senin duygularını. kafayı mı yedim acaba? neden bu şarkı bana bunları düşündürüyor bilmiyorum. beirutun ağladığım tek şarkısı bu heralde ondan. böyle nefesini boynuma doğru üfledikten sonra içimin gıdıklanması gibi. durup dururken gözlerimin dolmasının sebebi bu şarkı. hayır alerjim değil tam olarak bu şarkı. şarkılara bu kadar anlam yüklemek. ımm evet en sevdiğim şey bu. kendi kendime konuştuğumu anlamış olacak ki düşünceli dudağıma bir öpücük kondurdu ve gülümsedi. hadi biraz yürüyelim dedi. bense küçülmüş göz bebeklerimi birden büyüterek cevap verdim ona. tuttu elimden kaldırdı beni kocaman bir gökyüzüne. deniz kıyılarını, tuz kokusunu, dalgaları, bulutların denize yansımasını ve akşam üstünün getirmiş olduğu pamuk şeker görünümlü bulutları çok sevdiğimi bildiği için her pazar günü beni buraya getirirdi. ayak izlerimizden ezilmiş kumları seyrederek yürüyordum. o ise benim aksime denizi seyrediyordu. biz çok diyalog kurmazdık. yaklaşık yarım saat hiçbir şey konuşmadan yürüdük. ve artık güneş dağın arkasına saklanmıştı bile. hava hafiften koyulaşmış birazda soğumuştu. hadi gidelim dedim. çünkü akşamüstü araba seyahati en sevdiğim şeydi. arabaya bindik kemerimi taktım ve bu şarkıyı açtım. havanın turuncu ve pembeliğini izlerken bu şarkıyı kaçıncı başa sarışımdı bilmiyordum. ayağımı torpidonun üstündeki çıkıntıya koydum ve sesi biraz daha açtım. çıldırıcam çok seviyorum bu şarkıyı. gözlerim doluyor etraf birden flulaşıyor ve yanağımdan göğsüme düşen küçük tatlı tuzlu damlacıkları umursamıyordum. ilk defa ama ilk defa hiçbir şey hissetmeden ağlıyordum. neden ağladığımı bilmiyordum sadece ağlıyordum. umursamadan düşünmeden sadece ağlıyordum. bana ne yaptın? neye dönüştüm ben? duygularımı mı eritiyorsun? yada içimdeki kalan son damlaları mı temizliyorsun? ah yoksa bahar temizliğimi? ne diyorsun anlamıyorum. lanet olsun anlamıyorum ve neden bana bunu yaptığını bilmiyorum şarkı. resmen içinde kayboldum ve kendimi gözyaşlarıma teslim ettim. ama merak etme sanırım dalgalar ve ben akıntıya çoktan ulaştık.forgetful lucyhttp://www.blogger.com/profile/11473762488984953320noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8591040993357691950.post-56490155187609726742018-03-04T12:45:00.001-08:002018-03-04T12:50:25.261-08:00daydreaming<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/uR09ggNWgEU/0.jpg" frameborder="0" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/uR09ggNWgEU?feature=player_embedded" width="320"></iframe></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: left;">
kocaman bir papatya bahçesinde yürüyorum. vücudumun her hücresini ısıtan güneş kaz ayaklarımı kırıştırmaya devam ediyordu. gülümsüyordum çünkü kulağıma çalınan mızıka beni şımartıyordu. keyiflenmiştim, uzun süredir böyle hissetmiyordum. papatya kokuları eşliğinde elliott her zaman güzel giderdi, biliyordum. ve böyle sonsuz bir manzara karşılığında açacağım ilk şarkıda alphabet town olurdu. kendimi biliyordum, zevklerimi, hangi ortama hangi şarkının açılacağını artık kafama yerleştirmiştim. çünkü şarkılar benim için farklı farklı ortamlar demekti. elliott'un sesi çiçek gibi kokar, güneş gibi eser, rüzgar gibi ısıtırdı. kendi kendime konuşurken fark ettim ki bisiklet sürmekten yorulan ayaklarım çoktan kendilerini ayakkabı ızdırabından kurtarıp toprakla sevişmeye başlamıştı. hemen çantamdan mataramı çıkarıp bir yudum gin'imden aldım. evet gin en sevdiğim içkilerden biridir. aldığım o yudumdan sonra alevlenen boğazım ve ardından parmak uçlarıma kadar olan uyuşma hissi. özlemişim. insanlardan uzakta olup, sadece çiçeklerle konuşmayı. biliyorum sen de yapıyorsun. belki daha çok, belki daha az, belki de gerektiği kadar. saçlarıma dolanan papatya tanecikleri eşliğinde bulutları izlerken aklımdan dünya ne güzel gezegen diye geçiriyordum. acaba kırmızı elbisem de dünya kadar güzel bir gezegene yakışmışmıydı? beğendin mi beni bugün? biraz allıkta sürdüm pembe, aslında çok beceremem ama azıcıkta makyaj yaptım. işte ne yapayım bazen örgülü saçlarıma yakışacağını düşünürüm. ama senin kadar güzel bulutlarım yok benim. ya da birsürü yıldızlarım. göz kırpma bana bayılasım geliyor ve uyanmamak istiyorum. seninde duyguların var dimi. çakan şimşeklerin, çıkan hortumların ve durmak bilmeyen fırtınaların. en çokta seni sinirliyken seviyorum. sen bilmezsin belki ama yağmur en sevdiğim duygu durumun. kendime en yakın seni buluyorum. çokça da yıldızlarına dert yanıyor, doğan güneşine gülümsüyor, batan güneşine şımarıyorum. ama söyleme kimseye kar yağarken ki sessizliğin içimdeki çığlıkları durduran tek şey. ıhhıhım. elliott demiştik değil mi? kendi kendimi kaptırdım gene duramıyorum diye düşünürken göz kapaklarıma bir karaltı düşüyor. gözlerimi açtığımda tersten bana bakan bir yüz gülümseyerek kulağıma "show me around this alphabet town, show me around" diyor ve ben gene uykuya dalıyorum..</div>
forgetful lucyhttp://www.blogger.com/profile/11473762488984953320noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-8591040993357691950.post-91215500552556207682018-02-27T14:14:00.002-08:002018-02-27T14:16:56.170-08:00mist<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/kBOaLjtR4mw/0.jpg" frameborder="0" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/kBOaLjtR4mw?feature=player_embedded" width="320"></iframe></div>
<br />
soğuk. buz gibi ellerim. soğuktan o kadar çatlamış ki avuç içimden parmak uçlarıma kadar kıpkırmızı. ne kadar ısıtmaya çalışsam da ellerimi bir faydası yok. o kadar soğuk ki sigaramı bile saramıyorum. yoldan birini durdurup elleriniz sıcaksa bir sigara sarar mısınız diyesim geliyor. sonra diyorum ki neden yolda yürürken ayak uçlarına bakan insanları bu huzurlu anlarından mahrum bırakayım. ya da durdurup pardon aptal mısınız bu engin ve muhteşem gökyüzünü duymuyor musunuz çığlık atıyor baksanıza. ve o anda şarkı 2.15 inci dakikaya giriyor ve kendimi salıyorum. rüzgar yüzümü okşarken, soğuk vücudumu uyuşturmuşken hiçbir şey hissetmemenin vermiş olduğu huzurla kendimi salıyorum mavi çimlere. mavi ve yeşil birbiriyle aslında o kadarda yakıştırmadığım iki renk birden birbirine karışıyor. ama bu çok önemli değil çünkü artık şarkıyı döngüye alıyorum ve aldığım her nefes taneciğinde üflüyorum bütün griliği. çünkü neden olmasın. çünkü neden rüzgar gözlerimizi yaşartmasın. gözlerin dolu dolu olduğunda neden ekranın birden deniz gibi olmasın? bilmiyorum bilseydim eğer daha güzel tasvir edebilirdim. geri geri giden evler, yeşil bir çizgiymiş gibi görünen ağaçlar, beyaz yol çizgileri, buğulu camlar ve her seferinde netleşemeyen tünel ışıkları. otobüsün içindeki kokuşmuş ruhların nefeslerinden kendimi dışarı attım. beth'in sesiyle konuşurken, ayaklarımı ritme uydurmaya çalıştım. kesin dışardan komik duruyorumdur. ama hissedemeyeceksen neden dinlersin ki bir şarkıyı? birden gülümsedim çünkü parmak uçlarım karıncalandı. bir şey oldu hissediyorum. ısındım ruhum ısındı ruhumla bedenim arasındaki o ince boşluk titredi. titredi evet. hissettim, hissettim diyorum. uyuştum gözlerim büyüdü. bedenime giren o yabancı his ve kitleniş. daha önce hiç hissetmemişçesine bir korkaklık. kafamı karıştırıyor bu şarkı ve kaçıncı 2.15 inci saniyeden sonraki kayboluşum bilmiyorum ama bir günde ne kadar çok kaybolabiliyorsan o kadar kayboldum bu şarkıda. ve diyor ki and in my thoughts i have bled. uh bi saniye. şimdi soruyorum vahşi beyaz atlar beni alıp nereye götürecekler?forgetful lucyhttp://www.blogger.com/profile/11473762488984953320noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8591040993357691950.post-66894938648732171052017-07-31T16:13:00.005-07:002023-08-13T07:29:39.360-07:00land<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><iframe allowfullscreen="" class="BLOG_video_class" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/f963bYBS8L4" width="320" youtube-src-id="f963bYBS8L4"></iframe></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div>
<div class="MsoNormal">
<span lang="EN-GB">Sıcak kumdan kaçan ayaklarım beyaz denizin
bebek mavisi dalgalarına bıraktığında kendini gülümse bana çünkü güneşin yüzünü
yıkadığı zamanları seviyorum. Göz bebeklerin küçülüyor çünkü ben en çok göz
rengini severim. Çünkü göz renginden kendime yansıyan kendimi görürüm. Gülümserim
dudağının kenarına ve rüzgar eser kulağındaki küçük tüylere, gülümserim. Çünkü artık
en küçük şeylere gülümseme evrenindeyim. Bu evrende herkes en küçük şeylere
gülümser, somurtanları küçük kovalardaki büyük dalgalarda boğarız. Bu evrende
mutsuzluk yok, bu evrende sonsuz gökyüzündeki sayısız yıldızlar var ve ben
neden oradaki kocaman parlak Ay olmayayım ki? </span><span lang="ES">Mesela sende hilalim de oturan ve bulutlar da balık
tutan kişi olmayasın? Bunları hissedersem bu evrenden hiç çıkmak istemem. Hissetmek
ne güzel eylem mesela şuan da masamın karşısında engin bir deniz, dalgalarını
kulaklarıma vuruyor. Ay geceyi aydınlatıyor, gözlerimde katy song çalıyor. Işte
şuan olmak istediğim ruhta ve olmak istediğim yerdeyim Joel. Şimdi hafızamın
geçmiş kısmını silip yeniden başlamalı olan mutluluk evrenindeyim. Joel teşekkür
ederim, eğer olmak istediğim Clem olamadan denizin derinliklerinde boğulsaydım
çok üzülürdüm. Teşekkür ederim kim olmadığını bilmediğim Joel. Ama belkide
biliyorum. Her sabah benimle uyanan, her sabah benimle kahve içen, her sabah
benimle gün ışığı çeken, her sabah benimle uyuyan evet evet bu kim benliğim mi
yoksa Joel, şey acaba Clem ve Joel hiç bir zaman buluşamıycaklar çünkü ikisi de
aynı insan mı? Neyse ne diyordum gözlerinin kenarında ki kaz ayakları değil mi?
Ne kadar güzeller Joel. Ne kadar morlar göz altların, şey yapsak mesela sabah
içtiğimiz sallama çayını göz altlarına koysak belki dindirir kalp ağrılarını? Neler
diyorsun Clem yapma Joel öldü. Denize soktuğunda ayaklarını gıdıklayan beyaz
köpükler artık öldü mü? Öldü mü bedeninde dans eden rüzgar? Peki artık
yanaklarında mı düştü? Köprücük kemiklerin? Artık sallanamıycak mıyım orada?
Hayır Clem Joel ölmedi, sen öldün. Merhaba hoşgeldin.<o:p></o:p></span></div>
forgetful lucyhttp://www.blogger.com/profile/11473762488984953320noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-8591040993357691950.post-90423513964331914142017-06-10T19:10:00.001-07:002017-06-10T19:10:26.942-07:00uğultu<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<iframe width="320" height="266" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/3M_Gg1xAHE4/0.jpg" src="https://www.youtube.com/embed/3M_Gg1xAHE4?feature=player_embedded" frameborder="0" allowfullscreen></iframe></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
-setlist-<br />
<br />
bırak beni süzüleyim. gözlerin gözlerime değsin sadece. kelime dahi duymak istemiyorum artık. o ağzından akan iğrençliğinde sadece masumane gözlerine bakmak istiyorum. eğer anlaşabilirsem gözlerine bir şeyler söyleyebilirdim. eğer korkarsan gözlerimden söyle daha az odaklanırım göz bebeklerine. zaten ben artık fazla konuşmayı sevmiyorum. bu aralar problemim gözler. severim eğer dokunabilirsen gözlerime kalbinle. ama bırak beni süzüleyim. süzüleyim ki kaybolabileyim gözlerinde. ya da ne biliyor musun? çok mu anlam yükledim gözlerine? kahretsin ki öyle galiba. ama ne isterdim biliyor musun? en sevdiğim şarkının mısralarını gözlerime fısıldamanı. ama sen en sevdiğim şarkıyı bilmiyorsun ki? mesela beni de tanımıyorsun. aslında beni tanımayı seçmedin ki ? allah kahretsin ki sadece kandırdın beni. kendimin ve hayatın bana oynadığı oyuna o kadar kızgınım ki sanırım duvarları tırmalarken kırılan tırnaklarıma sövüyorum. aslında tutmasam kendimi bağıra bağıra bu şarkıyı gece yarısı söylerdim. herkes duysun diye içimdeki çığlıkları. heh gerçi bir kaç dk sonra sikeyim hayatı diye kendi kendime söylenicem ama gene sabah uyandığımda o boş tavana bakarken perdenin kıvrımlarını sayacağım.<br />
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
-encore-<br />
<br />
tut beni. sıkıca tut o kadar sıkı tut ki ellerin titresin. çek beni belimden hızlıca kendine doğru. eğer boynumdaki o mor damarı göremeyecek kadar yaklaşmazsan bana seni affetmem. gözlerine saçlarım girmezse seni affetmem. eğer kirpiklerimizi tokuşturmazsak, seninle şerefe demem. kırmam bileklerimi saçlarını sevmek için. ben çok seversem kızdığımda en fazla dirsekteki hissiz deriyi mıncıklarım. ben acıtmam, acıtmayı sevmem. ama acıtılmak. mesela nasıl tarif etsem o dirseğini bir yere vurduğunda ki hissettiğin bütün vücuda dağılan elektriklenme, anlık şok etkisi. işte birini sevmekte bu kadar ince bi çizgi. ya mıncıklarsın yada bir yere takozlarsın. şuan ağır dejavu yaşıyorum acaba daha önce bu yazıyı yazmışmıydım? bilmem sanırım öle. sadece demek istiyorum ki so don't get any big ideas, they are not going to happen. o yüzden bütün bunları unutun. çünkü artık hissetmiyorum sadece yazıyorum. o yüzden ben tek siz hepiniz. yada yada dur öle boş gitmeyin, siktirin gidin.forgetful lucyhttp://www.blogger.com/profile/11473762488984953320noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8591040993357691950.post-27057359518275241362017-05-15T14:17:00.005-07:002017-05-15T14:17:49.541-07:00bloom<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe width="320" height="266" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/jAToWYyERAw/0.jpg" src="https://www.youtube.com/embed/jAToWYyERAw?feature=player_embedded" frameborder="0" allowfullscreen></iframe></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Ben naifim kırgın bir çiçek gibi. Üzülmek kırılmak yok benim duygularım arasında. Ben pamuklara sarılıp sarmalanmak isterim. Bu dünyada mutlu olmayacaksam eğer nerede mutlu olacağım? Eğer elimi tutup bütün sahil boyunca beni dolaştıramayacaksan, yıldızları tek tek sayamayacaksan benimle ne anlamı var ki seni seviyorum demenin bana? Benim vücudumda ki ben sayısını bilmeden beni nasıl tanıyacaksın ki sen? Mesela neye güleceğimi bilmelisin. Mesela neye ağlayacağımı da. Şarap gibi akarken boğazımdan peynirimi uzatmalısın kalbimi yumuşatmak için. Ben sek şarap içmeye de alışık değilim? İlla ya güleceksin bana yada sigaramı saracaksın. Bilmem aslında çok fazla şey istemem ki ben, mesela sadece gülmek.</div>
forgetful lucyhttp://www.blogger.com/profile/11473762488984953320noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-8591040993357691950.post-65366264148850320862017-03-20T14:41:00.003-07:002017-03-20T14:45:06.381-07:00buz mavisi<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/8051Hipbmmw/0.jpg" frameborder="0" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/8051Hipbmmw?feature=player_embedded" width="320"></iframe></div>
<br />
uzun süredir ellerim klavyeye uzak kaldı. bu büyük aranın ardından açılışı radiohead ile yapmak istiyorum. neden bu şarkı diye sorarsam kendime şöyle bir cevap verirdim. yağmur yağmıştı, yerler yeni ağlayan bir insanın yanakları gibi nemliydi. hava da ıslak toprak kokusu, bulutlu kasvetli bir hava da cılız dallar birbirine çarparken bir anda bu şarkı çalmaya başladı kulaklığımda. etrafımda küçük kız ve oğlan çocukları nereye koşturuyordu bilmem ama benim içimde ki insanların tam şarkının başladığı anda durması belkide o koşan çocukların koşma sebebiydi bilmiyorum. birincisi gözlerim kesinlikle griye dönmüştü çıldırmıştı göz bebeğim. beynim üşümüştü beremi burnuma kadar indirmiştim. kimsenin beni görmesini istemiyordum. onca kalabalığın içinde yok olmak mıydım 4:24 dakikalığına, bilmiyordum. toprak beni çekiyordu. otobüs camları geriye geriye atarken kalan son yağmur damlalarını ben sadece yolun şeritlerini sayıyordum. sanırım bir süreliğine düşünmeyi bıraktım. sadece boş biriydim o anda. işte bu duygu dünya da bulut olmaya benziyordu bence. dokunmak istersin ama dokunamazsın, çünkü bulut yenilecek bir şey değil. tıpkı beyin gibi. daha beynimi yemedim, bundan eminim. bu şarkı bana ölümü hatırlatıyor. evet kesinlikle bu duyguyu hissediyorum. ölmek duygu muydu acaba? ölmeyi hisseder mi bir insan bir şarkı vesilesiyle? bilmem ama ben sanırım hissettim. ölüm, ölüm ve ölüm. kaldıramayacağın kadar karmaşık, çok soğuk, karanlık ve yalnızlık. thom öyle bir söylüyor ki çıldırmamak elde değil. beyninizi fare gibi kemirsin bu şarkı. iyi geceler.forgetful lucyhttp://www.blogger.com/profile/11473762488984953320noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-8591040993357691950.post-12111138865127786282016-10-24T13:32:00.002-07:002017-11-09T03:26:42.822-08:00hayali düş.<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /><iframe width="320" height="266" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/S8n3usXreL0/0.jpg" src="https://www.youtube.com/embed/S8n3usXreL0?feature=player_embedded" frameborder="0" allowfullscreen></iframe></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<br />
<br />
böyle bazen sonunu bilmediğin bir yolda yolculuk etmek istersin. şuan tam olarak onu istiyorum. sonunu bilmediğim bir yolda amaçsızca ilerlemek istiyorum. mesela artık düşünmek istemiyorum. önemsemekte istemiyorum. arkada bu huzur dolu şarkı milyon kez tekrarlanırken sadece gökyüzünü izlemek istiyorum. güneşin doğuşunu ve batışını sayamayacağım kadar fazla seyretmek istiyorum. karın yağışını izleyip, güneşin havayı ısıtarak karları nasıl erittiğini izlemek istiyorum. ağaçların çiçek açması ve havanın mis gibi kokmasını içime çekerken, o ufuk çizgisi gibi olan yolda ilerlemek istiyorum. ama aniden ağaçtan düşen sarı yaprak beni uyandırıyor rüyamdan çünkü en sevdiğim mevsim sonbaharın getirisidir mutluluk yada hüzün. bu iki duyguyu aynı anda yaşadığım mevsimdir sonbahar. kasımda doğduğumdan mıdır bilmem ama çok severim sonbaharı. ve bu şarkıda bana sonbaharı hatırlatır. gülümserken gözümden yaş akmasına sebep olur. anlamsızca bir anda bitmiş sigaranın son ateşi gibi hissederim kendimi. ucunun kül tablasının tabanıyla yaptığı dansı izlerim içimden. sonra çakmak olurum. yakarım hayallerimi sigaranın ucunda. duman olur karışırlar gökyüzüne. neden yakarım çünkü hiçbir zaman sonu olmayan bir yol yoktur. çünkü bütün mevsimleri görecek kadar uzun bir yolculukta yoktur. çünkü hayaller bazen imkansızdır. ve ben imkansız olduğunu düşündüğüm her hayalimden sonra bir sigara yakarım. ve bazen o anda gözümden düşen tek bir damla yaş denk gelir sigaranın ucuna ve sigarayı söndürür. işte o zaman inanırım hayalime. o gerçekleşecek derim çünkü gözyaşları yalan söylemez. hepinizin hayallerinin gözyaşıyla yıkanıp berrak düşüncelerle hayatınıza uyarlanması dileğiyle. ama unutmayın ki ölümün olduğu bir dünyada hayalleriniz her zaman kısıtlıdır. iyi dinlemeler.forgetful lucyhttp://www.blogger.com/profile/11473762488984953320noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8591040993357691950.post-33097010798430500412016-09-16T09:31:00.001-07:002016-09-16T09:31:10.526-07:00mavimtrakırmızı.<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe width="320" height="266" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/MtmrYisoxXA/0.jpg" src="https://www.youtube.com/embed/MtmrYisoxXA?feature=player_embedded" frameborder="0" allowfullscreen></iframe></div>
<br />
gene denizdeyim. bu şakıya bayılıyorum. beni içine çekiyor, tıpkı tsunami gibi. içimdeki bütün hisleri yutuyor. sadece bomboş gökyüzünde bir sağa bir sola savruluyorum. içim boşalıyor. organlarım bütün bulutları kırmızaya çeviriyor. tam o anda içime deniz suyu doluyor. nefes alamıyorum. içim şişyor bir balon gibi. sonra uçuyorum ufuk çizgisine doğru. ama hiçbir zaman o ufuk çizgisine varamıyorum. denizede yüzüyorum, artık içimdeki deniz suyu bitiyor. sırtımı denize uzandırıyorum. nefes alıp veriyorum, kalbim olmadan. bunu yapabilmem epey bir meditasyon gerektiriyor denizin üstünde. herkes yüzmek ve spor yapmak için yüzerken ben kendimi bulmak için yüzüyorum. dalıp çıkıyorum geçmişime geleceğime. ve belkide zamanını bilmediğim süreler boyunca yatıyorum o denizde. kaçıyorum herşeyden kendimden, yalnızlığımdan, hayattan. içim kan ağlıyor, deniz suyuysa yıkıyor ve yakıyor içimi temizliyor her şeyi. çıldırıyorum belkide. mutlu görünmek çıldırtıyor beni belkide. hayattan kaçmak çıldırtıyor belkide beni. delirdim mi? sanmıyorum. delirmek insanların işi benim değil. bense yalnızlığımın teknesinde sonunu bilmediğim ufuk çizgisine doğru ilerliyorum. ben benliğimi bekliyorum hala içerlerde bi yerlerde varsa bu yolculuğumda bana eşlik edecek tek kişi olan benliğimi bekliyorum. gelir mi bilmem ama beklemek bu hayatta doğduğumdan beri yaptığım tek düzgün şey. iyi dinlemeler, bu mükemmel sesle bütünleşmeniz dileğiyle.forgetful lucyhttp://www.blogger.com/profile/11473762488984953320noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8591040993357691950.post-64153864475376372082016-09-03T08:32:00.000-07:002016-09-03T08:32:21.073-07:00muthuz.<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe width="320" height="266" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/opeETnB8m8w/0.jpg" src="https://www.youtube.com/embed/opeETnB8m8w?feature=player_embedded" frameborder="0" allowfullscreen></iframe></div>
<br />
sahildeyim. koskocaman kumsala küçücük bedenimi uzatmışım. sigaramdan bir nefes alıp denizi izliyorum gökyüzüyle birleşen noktasını. upuzun, tıpkı hayallerim gibi. uçsuz bucaksız. huzur doluyum. nedenini bilmediğim bir huzur. mutsuzluğumun huzuru mu bilmem. insanın mutsuzluğunun huzuru mu olur be? saçmalıyorum işte. dalgalar bir ileri bir geri geliyor. tıpkı düşüncelerim ve geçmişim geleceğim gibi. gidip geliyor. neden bu şarkı derseniz, hep deniz kenarında açacağım ilk şarkı bu oluyor. denizi paklayan şarkı derim buna. anlamsızca bomboş denizi izlerken, huzuru kulağıma fısıldar. hani hep derim ya deniz bir kaçıştır benim için. bu şarkıda kaçışımın ayak sesleri. kaçıyorum ben, kendimden herkesten. tutmayın artık beni bırakın. yük olmayın bana uğraşmayın benle. ben sadece şuan denizi izleyip mutsuzluğumun huzurunu yaşamak istiyorum. denize kafamı gömdüğümde çığırmak istiyorum. kocaman bir çığlık. heh şarkıda kafamda tam o an çalar kafamı gömdüğümde denize düdüdüdüdürürürdüdü. kısmı. traji komik değil mi? belkide insanlar şarkının o kısmında gülümserken ben çığlık atıyorum. belkide insanlardan farkımda budur. kim ne yapsın beni, ben kendi kendime konuşur, kendi kendime yazar, kendi kendimin dermanı olurum. şimdilik kendimi gökyüzüne bırakıp kulaçlarımda boğulacağım. esen kalın, iyi dinlemeler.forgetful lucyhttp://www.blogger.com/profile/11473762488984953320noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-8591040993357691950.post-48373149765264421602016-08-23T14:22:00.001-07:002016-08-23T14:50:31.803-07:00bilinmez çıkmaz.<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/QHnwDuzR1wg/0.jpg" frameborder="0" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/QHnwDuzR1wg?feature=player_embedded" width="320"></iframe></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
garip değil mi? gerçekten türk imla kılavuzunu yada her neyse önemsemiyorum. gerçekten bu hayatta türkçeyi sadece serap sözlüğünü kullanarak geçiriyorum. hiçbir şey umrumda değil. sadece ben anlarım, ve beni bilenler anlar sadece ne istediğimi. çünkü serap sözlüğü bunu mu gerektirir acaba? yada boşverin şöyle yapalım. bu şarkı mükemmel. şuanda kimse iyi gelmio bu şarkıdan başka. evet gene sarhoşum belki değilim veya nerdeyim bilmiyorum veya bunu kim okuyor bilmiyorum. belki sen belki başkası, bilmiyorum. ama bildiğim tek bir şey var bu şarkı içimi dağlıyor be amına koyiyim. kimin beni anlamasını beklemeliyim ki? her şeyin çok geç olduğunu fark ettiğimde mi belki? yada ne bileyim de/da lar hep mi ayrı yazılmalı sözcüklerde yada bitişik mi ? inan hiç bilmiyorum kendimi bilmediğim gibi. hep aynı şeyler dimi. hep aynı şeylerden mi bahsediyorum acaba? şarkı mükemmel amına koyiyim ya. hiçbir şey hiçbir şeyin mesajı değil. ben mesajları da sevmem. genelde gözlerledir problemim. kirpikler belki. yada gülümseyiş, belki küçük bir detay. kimse yardımda etmez. edemez belki. tek sorun kendim miydim acaba? offf gene çok soru. sonuç olarak kimse yok. kimse. düşünsene çok fazla ama hiç insan. çok fazla. boş. saçma. amaçsız. salakça. kim elinden tutuyor ki? herkes saçma sapan yaşantılarına, inandıklarına, hayallerine, mutluluğuna, tabularına takmış durumda. ya aşk? aşk sadece aşk ister. sadece aşk. hiçbir sik umrunda olmamalı eğer aşıksan, şu daha demin saydıklarımdan birine takılıyorsan eğer siktir git. çünkü aşık falan değilsindir. aşk bambaşka bir boyut. bunu anlatamassın ve bellide edemezsin bazen. bazen. bence bazen. bilmiyorum insanlara göre değişir mi ki bence değişir ama şuan umrumda değil değişmesi. şarkını sonuna doğru gelen solo. yemin ediyorum mahvediyor. düşünmek veya mutsuz olmak istiyorsan bu şarkıyı dinle. çünkü mutsuz olmak bazı şeyleri görmeni sağlıyor. bazen insan mutsuz olmalı. sürekli mutlu olan insanların iticiliği kadar iğrenç bir şey yok. mutsuz olun aq, mutsuz. bi günde gülmeyin. şu şarkıyı dinleyip ağlayın ya. tek isteğim biraz ağlayın tadı çok tatlı gibi ama tuzlu bence güzel deneyin derim. bence en ideal şarkı şuan bu, mükemmel şarkı bu. neyse şuan tek diyeceğim şey özetle; siz ne bilirsiniz aşkı bayım? aşkı, aşk bilir yalnız.</div>
forgetful lucyhttp://www.blogger.com/profile/11473762488984953320noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8591040993357691950.post-38291970601762077612016-07-09T16:18:00.001-07:002016-07-28T10:18:46.362-07:00şey.<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<iframe allowfullscreen="" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/Vg1jyL3cr60/0.jpg" frameborder="0" height="266" src="https://www.youtube.com/embed/Vg1jyL3cr60?feature=player_embedded" width="320"></iframe></div>
<br />
yak sigaranı ve nefesini içine çek. evet. başlıyorum. kulağını tırmalar düşünceler. beynini kemirir sesler. ve bir yoktan var etme hikayesidir bu. hayatı kovalarsın. hepimiz bir şeyleri kovalarız. kimiz hayatı, kimimiz aşkı, kimimiz işi, kimizde hiçbir şeyi kovalar. evet ben hiçbir şeyi kovalayanlardanım. şimdi boş yapma kısmını geçtiğimize göre artık gerçek bir şeylerden bahsedebiliriz. gerçek bir şey derken ne kast ettiğimi bilmiyorum. ben gerçek bir şey yaşayamıyorum artık. bugün hiçbir şey yapmayarakta aslında çok şey yaptığımı fark ettim. mesela bir otobüs yolculuğu yaptım. kimilerine göre uyumakla geçen gece yolculuğu benim hayatımda birçok şeyi değiştirdi. arındım. artık tamamen ben ve benliğim vardı. uçsuz bucaksız serapla baş başaydım. otobüsle yolculuk etmek otururken koşmak gibi, ama terlemiyorsun çünkü düşüncelerin koşuyor. uçsuz bucaksız. o geçen her siyah ağaç bir şeyleri ifade ediyor. hızlı hızlı geçmesi ve flu görünmesi geçmişimi temsil ediyor. ama ben genelde gökyüzünün o siyahın 50 tonunu izlemeyi seviyorum. hiçbir çıkışımın olmadığını ve o beynimde sıkışıp kaldığımı temsil ediyor. kimisi ise camdaki yansımasına bakıp, bu ben miyim, kimim ben, ve ne için yaşıyorum der. ama tam o anda karşı yoldan geçen araba uzunlarını yakmıştır ve bi anda kendi yansıman kaybolur. yoksundur artık. sorugulayamazsın kendini. işte o tam bir şeydir ve otobüs ışığıda yetersizdir aydınlatmaz kafandaki kurbağaları. ama sonunda gülümsersin boş mu dolumu güldüğünü bilmeden sadece gülümsersin. boşver gülümse. çünkü hayatındaki boşluğu ancak şeyle tamamlarsın. evet çok fazla şey kullandım çünkü artık adını koyamadığım bir sürü olay yaşıyorum. ve onlara kocaman bir şey demek daha kolayıma kaçıyor. şimdi ben şey derim sen o şey e çok anlam yükleyebilirsin. yüklemelisinde. yükleyin. bense hiçbir anlamı olmayan şeyim. ama beni boşverin. ben kendimi boşvereli çok oldu çünkü. umarım hepimiz kendi içinizdeki şeyi bulup onunla yaşamayı becerebiliriz.forgetful lucyhttp://www.blogger.com/profile/11473762488984953320noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8591040993357691950.post-83898471059287974862016-06-24T17:45:00.003-07:002016-06-24T17:45:37.695-07:00muammalıklaşma.<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe width="320" height="266" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/QI7-l1bC17M/0.jpg" src="https://www.youtube.com/embed/QI7-l1bC17M?feature=player_embedded" frameborder="0" allowfullscreen></iframe></div>
<br />
neyim ben? yokluğun içinde dalgalarla boğuşan mı? kapıların sürekli suratıma kapandığı o karanlık soğuk ve renksiz kapılar mı benim sorunum? kimdim ben? kim için kimdim veya kendim için kimdim? yokluk. simsiyah bir yokluk. nefesim daralıyordu. yürüyordum ama ne için yürüyordum. amacım neydi ? kimdim ben? neyim ben? neden bu hayatın getirdikleri sorunlar ? kaldırılamayacak kadar ağır olan neydi ? hayattaki sorumluluklarım mıydı? sorumlulukların amına koyiyim. yoksa bir daha geri dönemeyecek olan abim mi? açtığım şu şarkı. çözüm mü buluyordu? içimdeki o sonsuz boşluğa? hayır. sadece yankılanıyordu. yankılar, kulaklarımı tırmalıyordu. o içinden çıkamadığım belirsizlik. mazoşistliğimin belirsizliği içinde yüzmeye çalışırken ayağımın yosuna dolanması gibi. kimdim ben? neydim ? içimden haykırıyorum, çığlık atıyorum. içimdeki dalgaların dışarıya vurmasını istiyorum. canım yanıyor benim. kaldıramıyorum artık. hissizliğimin içinde hissetmeye çalışmaya çalışıyorum benliğimi. yorgun düştüm. içimdeki beni kaldıramıyorum, 90 yaşına basmış. onu kutluyorum. kutladığım tek şey bu olsa gerek. içimi acıtan içinden çıkmadığım bu soğuk dört duvar. çıldırıcam. gözlerim şu klipteki farlardan çıkan ışık pıtırcıkları gibi parlasa. ama hayatta gerçekler var. ve gerçekleri görmemek istesem de görmek zorunda olduğumu bilmek durumundaki o çıkmaz. neden hep sonum ya duvar ya soğuk kapı yada yosun. ve neydim ben? kimdim? kim olmak için uğraşıyordum benliğimde? işte orasını çözmeye çalışıyorum. boğuluyorum, eriyorum ve bitiyorum. neyse ne diyordum. kimdim ve neydim ben ?<br />
Ben Howard'a sonsuz teşekkürler bu efsanevi parçasından dolayı.forgetful lucyhttp://www.blogger.com/profile/11473762488984953320noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8591040993357691950.post-74703726256251403892015-12-27T17:44:00.000-08:002015-12-27T18:04:29.950-08:00küfürmatik.<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe width="320" height="266" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/aPLEWfOljZk/0.jpg" src="https://www.youtube.com/embed/aPLEWfOljZk?feature=player_embedded" frameborder="0" allowfullscreen></iframe></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
of şuan ki ruh halim anlatılamaz. birincisi jeff abimize çılgınca arkamı dönmüşken zamanında , şimdi tekrar onun üstüne yazmaya başlamam çok manidar oldu. iki üçtür tehlikeli sularda yüzüyorum. şuan duygularımı bastırma dönemindeyken amk jeffi ne güzelde su yüzüne çıkarmayı başarıyor. ve tekrar amına koyiyim çok güzel söylüyor be. bugunki postum çok küfür içeriyor. ona göre küfür sevmiosanız şöle yavaştan dışarıya alıyım. yıllarca çok küfür ettiğim için çevremden çılgınca tepkiler aldığım doğrudur. ama amına koyayım küfür etmek o kadar rahatlatıyoki beni. bazen bok çukurunda olsam bile sikeyim hayatı amınada koyarım böyle yaşamın diyip salak salak gülümsüyorum. küfür benim için tedavi gibi. ve gene söylüyorum bu adam neden bu kadar güzel söylüyor. şimdi o elini bi mouseden çek. göz kapaklarını ellerinle kapat ve bir süre okumadan bu postu boş boş dinle şu hayatımın bir dönemini siken şarkıyı. için acıyor dimi. benimde acımıştı. bu şey kısmı çok kahrediyor. 2.17 den sonra böle kafanı duvarlara vurup, sonra bir köşeye geçip ağladıktan sonra gülmeye başlamak gibi. sonra bir susuyor ı love you dio ya. ha ben senin ağzını yiyim be adam. öyle söylüyorsun ki. okyanusun bilmem kaç kat dibinde boğulurken denizin yüzeyini avuçladığını sanıp nefes alma hissini uyandırıosun. ama almıosun. boynundaki o kolye kopuyor ve sadece o su yüzüne çıkabilio. yıllarca hep korktum bu şarkıyı dinlemekten. elim gitmedi, cesaret edemedim. beynimde yankılanıodu. aç serap amına koyiyim aç alt tarafı bi şarkı ne kadar hayatını sikebilir ki? ah be çocuğum ah yavrum şarkılara değilde insanlara anlam yükleseydin şimdi bölemi olurdu sikik kafalı. şimdi kimse anlamıycak beni gene. gene çığlık çığlığa susucam. haykırıcam içimden, korkuyorum. hala, şu muhteşem duyguyla söyleyen ve hayatı bok eden şarkıyı dinlemekten. ama dinliyorum. şuan sayamadığım kadar başa sardım. ellerim taramalı tüfek gibi. ne gelse yazıyorum. durmuo. durduramıyorum. ama bu post daha fazla uzasın istemiyorum. insan yazdıkça yıpranmamalı bence. yada bu şarkı yıprattı beni. çekti bataklığa. gün yüzünü göremedim ben okyanusun en diplerinde. bi ışık hüzmesi yüzüme vurdu küçük bi gülümsedim gibi oldu ama. şimdi sikeyim yapacağınız hayatı ben gidiyorum.forgetful lucyhttp://www.blogger.com/profile/11473762488984953320noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8591040993357691950.post-3973326950256197662015-12-26T15:38:00.002-08:002015-12-26T15:38:30.826-08:00tınılaştırdıklarımızdanmısınız?<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe width="320" height="266" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/iW1jxJ6ISks/0.jpg" src="https://www.youtube.com/embed/iW1jxJ6ISks?feature=player_embedded" frameborder="0" allowfullscreen></iframe></div>
sözlere geç başlayan şarkıları seviyorum. az sözle çok şey anlatan şarkılarıda seviyorum. bence notalarla anlatılan duygular, sözlerden daha samimi geliyor bana. çünkü melodiyi dinlerken hissettiğin duyguları sadece sen yaşıosun, o anda yaşıyosun ve anlık yaşıosun. güzel bişi bu. herkesin kendine ait bir özel müzik algılama alanı olması. bu şarkıda kendimi huzurlu hissedip daha sonra kirlenmiş duygulara kapılıyorum. leş, pis öf falan. bir çok duyguyu aynı anda yaşamanızı sağlayan şarkıları sevin, sevdirin. şimdide anlamsızca huzuru bulmayı arar gibi oldum, ve burda şarkının bittiğini anlıyoruz. akustik. akustik giriş ve bitiş abi. daha ne diyeyim. hayatımda yaptığım rutini anlatıyor aslında bu şarkı. akustik uyanıyorum, leş pis ve kirlenmiş hissederek günümü geçirirken, yatağa gene akustik giriyorum. uyuyorum. gene sabah huzuru bulmayı aramak için. buda bir kuple olarak kalsın; I'm the mountain I'm the plain tell me now am I insane. I'm the spirit, I'm the source, I'm the root, I'm the doors, I'm the road long and hard running out of my heart. I'm the mountain climb me up and we never gonna stop. esen kalın.forgetful lucyhttp://www.blogger.com/profile/11473762488984953320noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8591040993357691950.post-61409647996109722422015-12-25T15:16:00.001-08:002015-12-25T15:16:13.211-08:00manidar-ı ütopik durumlar.<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe width="320" height="266" class="YOUTUBE-iframe-video" data-thumbnail-src="https://i.ytimg.com/vi/V5Ok7_KFuZw/0.jpg" src="https://www.youtube.com/embed/V5Ok7_KFuZw?feature=player_embedded" frameborder="0" allowfullscreen></iframe></div>
bu korkunç şeyi yapacağım. sanırım denizin üstünde falan yürüyorum, yada yürek yedim. mad season-wake up topuna şu andan itibaren girmiş bulunmaktayım. bu postta susmiycam, susamıycam. nasıl susayım? bu denli manidar, bu denli efsane bir şaheser. ilk önce bir sigara sarayım. (sarıyorum bi sn). geldim. eğer hazırsak başlıyorum. kemerleriniz takılıysa uçuşa hazırız. bu şarkının bende yarattığı etkiyle başlamak istiyorum. sesim pilot kadar seksi olmasada yada zaten benim ses tonumla okumayacağınız için, başlıyorum (başlayamadı). aslında sorunda burda, bu şarkıya bir türlü başlayamıyorum. yazıcak o kadar şey var ki. çıldırıcam. beynimin içindeki düşünceler beynimi kemiriyor. yattığımda o kadar çok düşünüyorum ki, beynimin ısındığını hissediyorum. kafama vuruyor düşünceler, bırak bizi çıkalım çürüdük burda diyorlar. ama kalp izin verirmi. o, bencil şişman ve pislik. ben beynimi kalbimle yönetiyorum. işte tam bu noktada layne abimiz kalbime wake up young man diyor. tabi bi afallıyor önce kalp. bu şarkı tam olarak vücudumu mahvediyor. her dinlediğimde durumum içinden çıkılmaz bir hal alıyor. bu yüzden korkuyorum. bu şarkı üstüne yazmak çok zor geliyor.ama insan dağılmadan toparlanamıyor. bunca zaman belkide tek şarkı iç organlarımı yönetiyor. otomatik pilota aldırıyor beni, ve hiçbir garantisi yok uçaktakilerin. düşünsene çıldırırsın. ve sanırım bende bedenimi bu şarkıya satıyorum. bu arada lanet olsun arap kağıdına, yaladıkça yapışamayan arap kağıdına. ve devam edersem. o çılgın solosuna geliyorum şarkının. bu tamamen şöyle tabir edilebilir; hani uykuya dalmayla uyanık olma arasındaki o ince çizgide düşecekmişsin gibi olup uyanıyorsun ya. tam olarak o içinin hop etmesi olayı. net. uykuda yarı ölüm değilmi zaten. her gün ölüp yeniden dirilmiyormuyuz? eğer hayatım bir film olsaydı, soundtracki bu şarkı olurdu. birazdan serabın ütopyasına iniş yapmış olacağız. kemerlerinizi bağlayıp koltuklarınızı dik konumuna getiriniz. umarım iyi uçmuşuzdur. ve umarım bu geziniz boyunca bu şarkıdan sıkılmazsınız. esen kalın.forgetful lucyhttp://www.blogger.com/profile/11473762488984953320noreply@blogger.com0